İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku
İş hukukunu işçi, işveren ve devlet arasındaki ilişkileri düzenleyen ve inceleyen bir hukuk dalı olarak tanımlamak mümkündür. İş hukukunun kapsamına, başkasına bağımlı olarak veyahut başkasının kuruluşuna/organizasyonuna girerek yapılan iş nedeniyle ortaya çıkan hususlar girmektedir. Ancak iş hukukunun kapsamının belirlenmesinde bağımlılık unsuru tek kıstas değildir. İkinci kıstas, iş akdidir. İş hukukun uygulama alanından bahsedebilmek için çalışan işçilerle onları çalıştıran işverenler arasında bir iş (hizmet) akdi bulunmalıdır. Üçüncü kıstas ise devlettir. Devlet, tarihsel süreç içinde iş ilişkisi içerisinde ekonomik ve kişisel bakımdan bağımlı ve güçsüz konumda olan işçileri korumak amacıyla işçi lehine asgari normları öngören emredici düzenlemeler ile iş hukukunun bir unsuru haline gelmiştir.
İş hukuku tarihsel süreç içerisinde sanayi devrimi ile birlikte ortaya çıkmış bir hukuk dalıdır. 18. yüzyılın ikinci yarısından sonra teknik alanlarda ortaya çıkan buluş ve gelişmeler İngiltere ve daha sonrasında diğer Batı Avrupa ülkelerinde sanayileşme olgusunun ortaya çıkmasına ve seri fabrika üretiminin oluşmasına sebebiyet vermiştir. Sanayi devrimiyle beraber ihtiyaç duyulan işgücünün artması nedeniyle bir işçi sınıfı oluşmuştur. Sanayi devrimi sonrasında oluşan bu durum karşısında devletin herhangi bir müdahalesi de olmaması nedeniyle işverenler tarafından tek taraflı olarak çalışma koşulları belirlenmiş ve bu nedenle ortaya ağır çalışma şartları, düşük ücretler, mesai saatlerinin uzunluğu v.b. sorunlar ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda kamuoyunda ortaya çıkan tepkiler nedeniyle hem İngiltere de hem de diğer Batı Avrupa ülkelerinde devletler olumsuz çalışma koşullarını düzeltmek için pasif olan rolünü bırakarak işçi lehine uygulanacak bir takım yasaları yürürlüğe koymuştur. Gelişen süreç içerisinde ise ortaya çağdaş anlamda bir iş mevzuatı ve iş hukuku doğmuştur.
Ülkemizde ise Osmanlı döneminde çalışma ilişkilerini loncalar düzenlenmiştir. Sanayi devrimi sonrasında ise loncaların etkinliğini kaybetmesiyle beraber Tanzimat döneminde çalışma yaşamına ilişkin olarak 1865 tarihli Dilaver Paşa Nizamnamesi ve 1869 tarihli Maadin Nizamnamesinde iş hukukuna ilişkin bazı düzenlemelere yer verilmiştir. 1877 yılında yürürlüğe giren Mecellede de iş ilişkilerine ilişkin bir takım düzenlemelere yer verilmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra ise iş hukukuna ilişkin olarak düzenlenen ilk yasa 1924 tarihli 394 sayılı Hafta Tatili Hakkında Kanundur. Ayrıca Mülga 1926 tarihli 818 sayılı Borçlar Kanununda da hizmet akdine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
İş hukukunu bireysel ve toplu iş hukuku şeklinde ikiye ayırmak mümkündür. Bireysel iş hukuku işçilerin işverenler ile birel olarak ilişkilerini düzenlerken, toplu iş hukukunda ise işçi ve işverenlerin kendi aralarında oluşturdukları sendikalar neticesinde ortaya çıkan ilişkileri düzenlenmektedir.
İş hukukunun ulusal ve uluslararası kaynakları olarak; iç hukukumuzda 4857 sayılı İş Kanunu, Basın İş Kanunu, Deniz İş Kanunu, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu, Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu temel kaynaklar arasında yer almaktadır. Uluslararası kaynakların oluşumunda ise Uluslararası Çalışma Örgütü(ILO), Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliğinin önemli katkıları bulunmaktadır. Özellikle Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) oluşturduğu uluslararası sözleşmeler iş hukukunun önemli kaynakları arasında yer almaktadır.
SOSYAL GÜVENLİK HUKUKU:
Sosyal Güvenlik Hukuku, toplumdaki bireylerin sosyal refahını sağlayan, bireyler yönünden oluşabilecek riskleri önleme ve toplumun gelirlerinin azalmasını, giderlerinin artmasını engelleme amacı taşıyan özel hukuk kurallarını aşan bir takım kurallardan oluşan bir hukuk dalıdır.
Sosyal Güvenlik Hukukunun tarihsel süreç içerisinde doğuşuna ve çağdaş anlamda gelişimine bakıldığında, İş Hukukunda olduğu gibi Sosyal Güvenlik Hukuku da sanayi devrimi sonrasında ortaya çıkan sosyal ve toplumsal sorunlar sebebiyle ortaya çıkmıştır. Sanayi devrimi ilk olarak İngiltere de doğmakla birlikte çağdaş anlamda sosyal güvenliğe ilişkin sistematik düzenlemeler Almanya da olmuştur. Diğer Batı ülkeleri tarafından da Almanya da oluşturulan sosyal güvenlik sistemi örnek alınarak sosyal güvenliğe ilişkin hukuki düzenlemeler yapılmıştır. Amerika da ise sosyal güvenlik hukukunun oluşumu ve önem kazanması 1929 yılında başlayan ve 1930’lu yıllar boyunca devam eden büyük buhran döneminde olmuştur.
Ülkemiz yönünden ise Osmanlı İmparatorluğu Döneminde modern bir sosyal güvenlik sisteminden söz etmek mümkün değildir. Sosyal güvenliğe ilişkin aile içi dayanışma dışında loncalar tarafından oluşturulan sandıklar yoluyla bir takım sosyal güvenlik uygulamalarına yer verilmiştir. Tanzimat dönemi ve sonrasında da sosyal güvenlik hukukuna ilişkin kapsamlı düzenlemeler bulunmamaktadır. Cumhuriyet Döneminde ise 1936 yılında çıkarılan 3008 sayılı İş Kanunu ile sosyal güvenliğe ilişkin kapsamlı düzenlemelere yer verilmiştir. 1945 yılından sonra ise çeşitli sigorta kolları oluşturulmaya başlanmıştır.
Anayasanın 60. maddesinde sosyal güvenlik hakkı düzenlenmiş olup, sosyal güvenlik hakkına herkesin sahip olduğu ve devletin bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alacağı ve buna ilişkin teşkilatı kuracağı belirtilmiştir.
Ülkemizde sosyal güvenlik alanında yapılan reformlarla birlikte 2006 tarihinde yürürlüğe giren 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu ile Sosyal Güvenlik Kurumu kurulmuştur. Bu kanunla Sosyal Sigortalar Kurumu, T.C. Emekli Sandığı ve Bağ-kur’un tüzel kişiliği sona ermiş; 2006 yılında yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile de farklı sosyal güvenlik kanunlarına tabi olanlar tek bir kanun içinde düzenlenmiş ve e Sosyal Güvenlik Kurumu adı altında tek bir çatıda toplanmıştır.[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row]